Günümüz iş dünyasının temel gereksinimlerinden biri, ister kurum olsun ister birey, itibar sahibi olmaktır. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre, “itibar” Arapça kökenli bir sözcük. Günlük hayatta saygı görme, değerli ve güvenilir olma durumu, saygınlık ve prestijli olma anlamlarında kullanılıyor. Bir başka ifadeyle de itibar, tüm insanların, kişi ya da kuruluşlar hakkındaki olumlu ya da olumsuz değer yargılarını ifade eder. Öyle ki itibarı kazanmak yıllar sürerken yok olması ise saniyeler sürebiliyor.

Şimdilerde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pek çok kurum nasıl itibar sahibi olabileceklerini ve itibarlarını nasıl koruyabileceklerini düşünüyor. Bu konularda arayış içine giriyor çünkü ister kişisel ister kurumsal olsun her zaman bir itibar kaygımız vardır ve olmalıdır da. Hepimiz itibarımızı yönetmek kaygısı ile güne başlıyor ve bu telaşla günü bitiyoruz.
Bir restorana girdiğinizde size “hoş geldiniz, nasılsınız?” deniyorsa orada kendinizi iyi hissedersiniz. Özellikle yanınızda bir misafiriniz de varsa itibarlı müşteri olma hissini daha da yoğun yaşarsınız.

İtibarlı bir markaysanız, nitelikli insan kaynaklarına sahip olma şansınız artar. Yatırımcıların geleceklerini emanet edecekleri şirketler arasında daha ön sırada yer alırsınız. Kaliteli tedarikçiler sizinle çalışmak ister. Şirket evlilikleri, satın almalar, daha fazla ücretlendirme ve fiyatlandırma avantajları gibi konular itibarlarını iyi yöneten şirketlerin rekabet avantajında sağlayabilecekleri fırsatlar olarak karşılarına çıkar.

Bireysel olarak nasıl kendimizi öne çıkarmak için bilgiye sahip olmaktan çok sahip olduğumuz bilgiyi sunma şeklimiz (zarafet, etiket kuralları) önem taşıyorsa, kurumsal olarak da artık pazarlamanın 5P’sini iyi bilmek ve bunları yönetmek önemli ve bu nedenle herkesin iyi olduğu bir alan haline geldi. Bunların dışında bir farklılık yaratmanın tek yolu da kurumsal itibar için samimiyetle çalışmak ve bunu işin yapılışına, sunuluşuna, kurumun/markanın/ürünün duruşuna yansıtmaktan geçiyor.

Varoluş amacınızı yeniden düşünün
Şirketlerin varoluş amacının sadece kâr elde etmek olduğu günler geride kaldı. Bir şirketin başarısını tanımlayan unsurlar içinde sorumlu vatandaşlık, sürdürülebilir üretim politikalarının etkinliği, inovasyon politikaları ve itibar, en az finansal veriler kadar önemli bir hâl aldı. Artık yeni bir iş yapma modeli gelişti ve merkezinde sürdürülebilirlik ve sorumlu yöneticilik var.

Ünlü yönetim uzmanı Bill George, Authentic Leadership adlı kitabında, kötü liderleri ve yaptıkları hatalar sonucunda ortaya çıkan çöküşleri analiz ediyor. Yaptığı araştırmalardan yola çıkarak çöküşe giden şirketlerdeki en önemli hatanın ise “finansal bazlı” yönetim olduğunu söylüyor. George, “Son yıllarda finansal bazlı yönetilen şirketlerin piyasa içinde daha güçlü olmaya başladıklarını görüyoruz. Bu durum, değer yaratma konusunda da onlara önemli rol düşmesine neden oluyor. Yaşadığımız son 10 yılda gerçek hisse değeri yaratmanın nasıl bir şey olduğunu unutmuş durumdayız” diye konuşuyor.

Ona göre, CEO’lar ve patronların önemli bölümü son yıllarda iyice kâr, ciro ve piyasa değeri gibi finansal göstergelere odaklandılar. Bunu yaparken de “Daha iyi müşteri hizmeti, motive edilmiş çalışanlar ve iş ortakları” gibi önemli unsurları göz ardı ediyorlar. Bill George, “Oysa, bunlara yönelseler, onların ardından hızlı kâr artışı ve düzgün nakit akışı geleceğini bilmiyorlar” diyor.

Peki, aslında gerçekten itibarlı olmanın ya da zarafet, nezaket gibi kavramların özünde görmemiz gerekenler nedir?

Bu, temelde “insan olma”nın anlamını bilmekten geçiyor. İnsan olmanın temelindeki saygı göstermek, dinlemek, anlamak, paylaşmak, güven duymak, sorumlu olmak, değerlere sahip çıkmak ifadeleri ise ilk karşımıza çıkan unsurlar çünkü insanlar duyguları ile var oluyorlar. Eğer duyguları yönetemiyorsanız, duygularınızın gidişatına, zenginliğine katkıda bulunabilecek bir derinlik yaratamıyorsanız yani sadece iletişim kuruyor ancak ilişki kuramıyor ya da yönetemiyorsanız burada itibar yönetimden bahsedemeyiz.

İnsan olma söyleminin içinde de adına “değerler” dediğimiz ve hepimizin ortak paydası içinde hayat bulan kavramlar var. Bu kavramların içinde de hem yukarıda saydıklarımız var hem de büyüklerimizden, atalarımızdan devraldığımız ve üzerine bugünün dünyasının gerçeklerini dikkate alarak koyduklarımız var.

Değerlere sahip çıkmak demek, kontrolsüz biçimde tüketim insanı olmaktan çıkıp, hayata bir şeyler katmak demektir. Beslenmek, kendini zenginleştirmektir. Her kültür mozaiğinin taşına ellerini sürmek, sanattan, sokaktan, insandan beslenmek ve kendini geliştirmeye zaman ayırmaktır. Ancak o zaman ruh zenginleşir ve gördüğü, duyduğu, hissettiği her şey kişinin kendi süzgecinden geçerek başka bir form kazanır ve bu başkalık, tavır ve davranışlarına yansır.
İtibarlı insan, itibarlı şirket, kurumsal itibar, itibar yönetimi ve benzeri kavramlarının hepsinin temelinde “insan olmak” vardır çünkü en büyük değer insandır. Tüm yatırımınızı insana yaptığınızda aldığınız karşılık yaşama dair bir duruş olacaktır.

İtibar da işte bu duruşun ve yaşam tarzınızın ta kendisidir.

Gökhan Dumanlı’nın Ekim 2016 Tarihinde Harward Business Review’de Yer Alan Makalesi.