İlk izlenim size dair son izlenim midir?

Harvard Üniversitesi 2011 yılı araştırmaları, ilk izleniminin artık saniyenin dörtte birini kapsayan bir sürede yani 250 mili saniyede oluştuğunu gösteriyor. Yani göz açıp kapadığımız andan bile kısa bir süreden bahsediyoruz.

Ve yaklaşık 10 saniye içinde karşınızdaki kişinin zihninde hayattaki duruşunuz, karakter özelliğiniz, kimliğiniz, nerede yaşadığınız, sosyal statünüz ve eğitiminize kadar derin bir etiketlenme meydana geliyor.Ancak daha önemli bir şey var ki o da kişinin ilk izlenime takiben o izlenimi değiştirmek için sayısız fırsata sahip olduğu gerçeği.

Giyimi, hayata, kişilere, olaylara karşı duruşu, konuşması, ses tonu, hitabeti, beden dilini kullanması, kullandığı kelimeler, masa adabı, yemek yeme şekli, hangi yemeği sipariş ettiği, kartviziti nasıl sunduğu, zamanı nasıl yönettiği, toplantı tarzı, yazı dili, hediye seçimi ve takdimi, sohbetinin kalitesi; kısacası birebir ilişkide kullandığı iletişim kaynaklarındaki incelikler, bu ilk izlenimin çok hızla değiştirilebilmesine imkan tanıyor.

Bu noktada tüm dünyada imaj gibi, itibar gibi kavramlarla yan yana yürüyen hatta zaman zaman onların önüne çıkan bir diğer kavram devreye giriyor.

İş Yaşamında Zarafet ve Etiket Kuralları

Mesela, kahvenin yanında süt istediğinizde bu sohbet etiketiyken, sade kahve iş odaklı bir etki yaratıyor. Yemek seçiminde salata ya da ızgara söylemek kendinize özen gösterdiğinizin işareti oluyor ve iş yemeğinde bu seçimler karşı tarafta aynı zamanda işinizde de özenli olduğunuz izlenimi yaratıyor. Tatlı yeme kısmında, konuyu aktarmış ve işin bağlanacağı noktaya getirmişseniz, bu da sizin zaman yönetimi konusundaki başarı etiketinizi gösteriyor. Ve yemek esnasında birbirleriyle tanıştırmanız gereken insanlar varsa, ilk başta daha önemli olan (tercihen davet ettiğiniz) kişiyi tanıştırmanız da önemli bir protokol kuralı olarak öne çıkıyor.

Ve yapılan araştırmalar gösteriyor ki kişilerin, bu kuralların farkında olmadıklarında, mükemmel oldukları konularda bile başarısız olmaları mümkün olabiliyor. Duygusal zeka kavramı ile bizi tanıştıran adam olarak akıllarda yer edinen Daniel Goleman’ın 1996’da çıkardığı ve ardından üzerine onlarca makale yazılan ve araştırma yapılan Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir? adlı kitabında IQ ile ifade edilen zekanın, kişilerin iş yaşamında başarılı olmasındaki payının yüzde 4-10 olduğu belirtiliyor. Sosyal beceriler ise profesyonel başarı söz konusu olduğunda eğitim ve deneyimin de önüne geçerek, yüzde 90 önemli bir etken halini alıyor. Kariyer, yönetim, liderlik, kurum ve kuruluşların temsili için bu konulardaki farkındalık büyük önem taşıyor. Çünkü kişilerin ve kurumların etiketleri kendilerini yansıttıkları sürece başarı adına etkili oluyor. İyi belirlenmiş ve kişiyi tam yansıtan bir iş etiketi, kişisel karizma, kariyer ve başarıyı bunun yansıması olarak da kurumsal başarıyı tetikliyor.

Bu kurallar yeni mi önem kazanmaya başladı yoksa hep mi önemliydi?

Aslında her zaman önemliydi ancak 21. yüzyıl, hem kişisel gelişimde hem yönetimde ve liderlikte hem de kurum kültüründe farklı dinamikleri kabullenme ve kendi değerlerimiz ile birlikte uygulama ve geliştirme gibi denge değişimlerinin yaşanmasına vesile oldu.

Yani artık bilgiye sahip olmaktan daha çok sahip olduğumuz bilgiyi nasıl sunduğumuz önem kazandı.

Artık birçok firma, özel ve devlet kurum ve kuruluşları, siyasi partiler, vakıflar ve sivil toplum kuruşları dahil bu konularda eğitim programlarına yatırım yapıyor.

Şu an güç sizin elinizdedir ve o güç ile beraber etrafınızda onlarca insan olabilir ve siz, o güç ile liderlik ettiğiniz onlarca insana sesleniyor olabilirsiniz. Ancak o güç elinizden çıktığı anda kitleleri peşinizden getirebiliyorsanız, gönüllü takip edebilecekleri bir yolu, bir vizyonu çizebiliyorsanız; işte siz o zaman lidersiniz ve hâlâ bir yaptırım gücünüz var demektir.

Unutmamalıdır ki profesyoneller, seçilmiş davranışlar sergilerler.

Gökhan Dumanlı’nın Nisan 2015’de Harward Business Review’de Yer Alan Makalesi.